Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş,
“Aşkın nörolojik kimyası”nı anlattı. Aşk nasıl oluşur? Önce bir
hayranlık hissi gelişir. Birlikte olmak, görmek, büyük bir haz vermeye
başlar. Hayranlık duyulan kişiye karşı ümitler yeşerir. Yavaş yavaş aşk
oluşmaktadır artık. Daha sonra kristalleştirme denilen bir dönem
başlar. Yani dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin sevilen kişide
bulunması. Her şey ve her fikir onu hatırlatır. Sevilen kişi sevenin
gözünde yüceldikçe yücelir. Şüphe evresi bundan sonra gelir. Hayranlık
yerini endişelere bırakır. Acaba beni sevmiyor mu? Gerçekleşmeyen
ümitler kuşkularla yer değiştirir. En sonunda 2. kez kristalleştirme
dönemi gelir. Sevgilide yeni cazibeler keşfedilir. Onsuz yaşanamayacağı
düşünülür. Bütün bunlar olurken ve yaşanırken; insan vücudunun kumanda
merkezi olan beyinde, sinir sisteminde neler olmaktadır? Aşkı
oluşumunda rol oynayan sinir sistemi yapıları nelerdir?
Yoğun romantik bir aşk mı yaşıyorsunuz?
Yoğun
romantik aşk; tüm kültürlerde görülebilen, evrensel bir fenomen olarak
kabul ediliyor. Romantik aşk, özellikle erken dönemlerde kendine özgü
psikolojik ve fizyolojik özellikleri ve davranışları birlikte
getiriyor. Bunlar; coşku ve mutluluk, seçilmiş kişiye odaklanan yoğun
dikkat, yine seçilen kişi hakkında şüpheli düşünceler veya duygusal
olarak ona aşırı bağımlılık, tutku ve aşırı enerji olarak
özetlenebilir. Bunlar, bilim adamları tarafından tanımlanabilmekte ve
ölçülebiliyor.
Aşk, stres ve gerginliği alıyor
Aşk,
oldukça karışık nörobiyolojik bir olay olarak tanımlanıyor. Beyin
içerisinde; güven, inanç, haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonları
etkinleşiyor. Bu fonksiyonlar; oksitosin, vazopressin, dopamin ve
serotonin isimli maddeler aracılığı ile gerçekleşiyor. Gebelik ve süt
verme dönemlerinde farklı etkileri olan oksitosin, duyguları
değiştirebiliyor. Bu hormon; sevecenlik ve duygusallık dönemlerinde bol
miktarda salgılanıyor, oksitosin arttıkça aşk duyguları da o
paralellikle artıyor. Stres ve gerginlik dönemlerinde oksitosin
salgılanması azalıyor.
Uykusuzluk ve iştah kaybı aşk belirtisi
Romantik
aşkın; aşırı canlılık, enerji, uykusuzluk, iştah kaybı gibi bazı
davranış özellikleri, kokain bağımlılarında görülen davranışlara
benzemektedir. Kokain alanlarda da, fonksiyonel MRI ile Ventral
Tegmental alanın aktif olduğu gösterildi. Pek çok insanın “En büyük
zaafı” olarak bilinen çikolata, yine aynı bölgelerdeki faaliyeti
artırıyor. Aşkın sağlık ve mutluluk gibi sonuçları da bulunuyor. Aşk,
yukarıda bahsedilen bölgelerin yanı sıra, duygulanım, dikkat,
motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını da aktif hale
getiriyor. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azaltılması gibi sonuçlar
veriyor. Zamanla, beynin kendisi üzerinde koruyucu bir etki oluşuyor.
Bu nedenle aşk, sağlıklı ve mutlu olmayı uyarıyor.
“Aşkın nörolojik kimyası”nı anlattı. Aşk nasıl oluşur? Önce bir
hayranlık hissi gelişir. Birlikte olmak, görmek, büyük bir haz vermeye
başlar. Hayranlık duyulan kişiye karşı ümitler yeşerir. Yavaş yavaş aşk
oluşmaktadır artık. Daha sonra kristalleştirme denilen bir dönem
başlar. Yani dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin sevilen kişide
bulunması. Her şey ve her fikir onu hatırlatır. Sevilen kişi sevenin
gözünde yüceldikçe yücelir. Şüphe evresi bundan sonra gelir. Hayranlık
yerini endişelere bırakır. Acaba beni sevmiyor mu? Gerçekleşmeyen
ümitler kuşkularla yer değiştirir. En sonunda 2. kez kristalleştirme
dönemi gelir. Sevgilide yeni cazibeler keşfedilir. Onsuz yaşanamayacağı
düşünülür. Bütün bunlar olurken ve yaşanırken; insan vücudunun kumanda
merkezi olan beyinde, sinir sisteminde neler olmaktadır? Aşkı
oluşumunda rol oynayan sinir sistemi yapıları nelerdir?
Yoğun romantik bir aşk mı yaşıyorsunuz?
Yoğun
romantik aşk; tüm kültürlerde görülebilen, evrensel bir fenomen olarak
kabul ediliyor. Romantik aşk, özellikle erken dönemlerde kendine özgü
psikolojik ve fizyolojik özellikleri ve davranışları birlikte
getiriyor. Bunlar; coşku ve mutluluk, seçilmiş kişiye odaklanan yoğun
dikkat, yine seçilen kişi hakkında şüpheli düşünceler veya duygusal
olarak ona aşırı bağımlılık, tutku ve aşırı enerji olarak
özetlenebilir. Bunlar, bilim adamları tarafından tanımlanabilmekte ve
ölçülebiliyor.
Aşk, stres ve gerginliği alıyor
Aşk,
oldukça karışık nörobiyolojik bir olay olarak tanımlanıyor. Beyin
içerisinde; güven, inanç, haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonları
etkinleşiyor. Bu fonksiyonlar; oksitosin, vazopressin, dopamin ve
serotonin isimli maddeler aracılığı ile gerçekleşiyor. Gebelik ve süt
verme dönemlerinde farklı etkileri olan oksitosin, duyguları
değiştirebiliyor. Bu hormon; sevecenlik ve duygusallık dönemlerinde bol
miktarda salgılanıyor, oksitosin arttıkça aşk duyguları da o
paralellikle artıyor. Stres ve gerginlik dönemlerinde oksitosin
salgılanması azalıyor.
Uykusuzluk ve iştah kaybı aşk belirtisi
Romantik
aşkın; aşırı canlılık, enerji, uykusuzluk, iştah kaybı gibi bazı
davranış özellikleri, kokain bağımlılarında görülen davranışlara
benzemektedir. Kokain alanlarda da, fonksiyonel MRI ile Ventral
Tegmental alanın aktif olduğu gösterildi. Pek çok insanın “En büyük
zaafı” olarak bilinen çikolata, yine aynı bölgelerdeki faaliyeti
artırıyor. Aşkın sağlık ve mutluluk gibi sonuçları da bulunuyor. Aşk,
yukarıda bahsedilen bölgelerin yanı sıra, duygulanım, dikkat,
motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını da aktif hale
getiriyor. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azaltılması gibi sonuçlar
veriyor. Zamanla, beynin kendisi üzerinde koruyucu bir etki oluşuyor.
Bu nedenle aşk, sağlıklı ve mutlu olmayı uyarıyor.