Dudaklarımız derimizin bir
parçası değildir. Sindirim ve solunum sistemlerimizin bir parçası olan
ağzımızın içini kaplayan mukoza adı verilen bir tabakanın dışa dönük
uzantısıdırlar. Bu nedenle de renkleri tenimizin renginden farklı,
biraz daha kırmızımsıdır.
Öyleyse dudakları bir başka tene dokundurmak içgüdüsel ve sinir
sistemimizi etkileyen bir davranış mıdır yoksa tamamen kültürel bir
alışkanlık mıdır? Birbirini seven bir çiftin öpüşmesinin onlara haz
verdiğini kimse inkar edemez ama ilkel kabilelerde yaşayan insanların
medeni dünyadan gelenlerin öpüştüklerini görünce, birbirlerini yemeye
çalıştıklarını sanıp şaşırdıkları da olmuştur.
Öpme ve benzeri davranışlar hayvanlar dünyasında da vardır. Şempanzeler
resmen öpüşürler. Deniz aslanları ağızlarını birbirlerine sürter,
yunuslar birbirlerinin yüzlerini ağızlarının içlerine alırlar, kurtlar
birbirlerinin dudaklarını, köpekler sahiplerinin yüzlerini yalarlar.
Demek ki bu davranış biçimi canlıların kendilerini iyi hissetmelerine
sebep oluyor. Ne var ki bu davranışların hepsinde de cinsellikten çok
şefkat duygusu hakimdir.
Öpmenin bir saygı ifadesi olarak kullanılmasına tarihte daha çok
rastlanır. Roma imparatorları karşılarındakilere verdikleri önemi,
öpmelerine izin verdikleri vücutlarının kısımları ile belli
ediyorlardı. Önemli kişilerin dudaklarını, daha az önemlilerin
ellerini, önem vermedikleri kişilerin de ayaklarını öpmelerine izin
veriyorlardı. Köleler ise sadece imparatorun ayaklarını bastığı toprağı
öpebiliyorlardı. Erkekler arasındaki dudak (Ruslar) yanak ve el öpme
adetlerinin bu zamanlardan kaldıkları sanılıyor.
İnsanlık tarihinde öpmenin aşkın ifadesi olarak kullanılması oldukça
yenidir. Öpme olayı çağlar boyunca sadece annenin yavrusunu şefkatle
öpmesi olarak görülür. Yetişkin karşı cinslerin birbirlerini öpmesinin
öncüsü, altıncı yüzyılda Fransızlardır. Fransız öpücüğü deyimi de
buradan çıkmıştır. Adet daha sonra Avrupa nın diğer kısımlarına ve
Rusya ya yayılmış, aşkın bir ifadesi olarak evlilik törenlerinin de bir
parçası olmuştur.
Tarih boyunca saygı ifadesi olarak kullanılmasına rağmen öpmenin
biyolojik bir olay olduğu, bugün araştırmacılar tarafından
saptanmıştır. Yapılan deneylerde, öpüşme anında, ağız ve dudaklardaki
sinir uçlarının uyarılması sayesinde nabzın yükseldiği, kan dolaşımının
hızlandığı, metabolizmanın canlandığı, adrenalin ve mutluluk
hormonlarının salgılandığı gözlemlenmiştir.
Ağız sağlığına önem veren insanların bile dudak dudağa öpüşürken
birbirlerine 250 çeşit virüs ve bakteri bulaştırdıkları bir kenara
bırakılırsa, öpüşme sırasında 29 yüz kasının gerilip gevşemesi,
yaklaşık 15 kalori harcanması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, hücre
yenilenmesinin hızlanması ve de en önemlisi ruhsal rahatlama sayesinde
öpüşmenin doğal bir tedavi yöntemi olarak kabul edilebileceği ileri
sürülmektedir.. Öyleyse Bol Bol Öpüşelim Arkadaşlar...
alıntı
parçası değildir. Sindirim ve solunum sistemlerimizin bir parçası olan
ağzımızın içini kaplayan mukoza adı verilen bir tabakanın dışa dönük
uzantısıdırlar. Bu nedenle de renkleri tenimizin renginden farklı,
biraz daha kırmızımsıdır.
Öyleyse dudakları bir başka tene dokundurmak içgüdüsel ve sinir
sistemimizi etkileyen bir davranış mıdır yoksa tamamen kültürel bir
alışkanlık mıdır? Birbirini seven bir çiftin öpüşmesinin onlara haz
verdiğini kimse inkar edemez ama ilkel kabilelerde yaşayan insanların
medeni dünyadan gelenlerin öpüştüklerini görünce, birbirlerini yemeye
çalıştıklarını sanıp şaşırdıkları da olmuştur.
Öpme ve benzeri davranışlar hayvanlar dünyasında da vardır. Şempanzeler
resmen öpüşürler. Deniz aslanları ağızlarını birbirlerine sürter,
yunuslar birbirlerinin yüzlerini ağızlarının içlerine alırlar, kurtlar
birbirlerinin dudaklarını, köpekler sahiplerinin yüzlerini yalarlar.
Demek ki bu davranış biçimi canlıların kendilerini iyi hissetmelerine
sebep oluyor. Ne var ki bu davranışların hepsinde de cinsellikten çok
şefkat duygusu hakimdir.
Öpmenin bir saygı ifadesi olarak kullanılmasına tarihte daha çok
rastlanır. Roma imparatorları karşılarındakilere verdikleri önemi,
öpmelerine izin verdikleri vücutlarının kısımları ile belli
ediyorlardı. Önemli kişilerin dudaklarını, daha az önemlilerin
ellerini, önem vermedikleri kişilerin de ayaklarını öpmelerine izin
veriyorlardı. Köleler ise sadece imparatorun ayaklarını bastığı toprağı
öpebiliyorlardı. Erkekler arasındaki dudak (Ruslar) yanak ve el öpme
adetlerinin bu zamanlardan kaldıkları sanılıyor.
İnsanlık tarihinde öpmenin aşkın ifadesi olarak kullanılması oldukça
yenidir. Öpme olayı çağlar boyunca sadece annenin yavrusunu şefkatle
öpmesi olarak görülür. Yetişkin karşı cinslerin birbirlerini öpmesinin
öncüsü, altıncı yüzyılda Fransızlardır. Fransız öpücüğü deyimi de
buradan çıkmıştır. Adet daha sonra Avrupa nın diğer kısımlarına ve
Rusya ya yayılmış, aşkın bir ifadesi olarak evlilik törenlerinin de bir
parçası olmuştur.
Tarih boyunca saygı ifadesi olarak kullanılmasına rağmen öpmenin
biyolojik bir olay olduğu, bugün araştırmacılar tarafından
saptanmıştır. Yapılan deneylerde, öpüşme anında, ağız ve dudaklardaki
sinir uçlarının uyarılması sayesinde nabzın yükseldiği, kan dolaşımının
hızlandığı, metabolizmanın canlandığı, adrenalin ve mutluluk
hormonlarının salgılandığı gözlemlenmiştir.
Ağız sağlığına önem veren insanların bile dudak dudağa öpüşürken
birbirlerine 250 çeşit virüs ve bakteri bulaştırdıkları bir kenara
bırakılırsa, öpüşme sırasında 29 yüz kasının gerilip gevşemesi,
yaklaşık 15 kalori harcanması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, hücre
yenilenmesinin hızlanması ve de en önemlisi ruhsal rahatlama sayesinde
öpüşmenin doğal bir tedavi yöntemi olarak kabul edilebileceği ileri
sürülmektedir.. Öyleyse Bol Bol Öpüşelim Arkadaşlar...
alıntı